Tatilden döndükten sonra ciddi şekilde bir tatile ihtiyacım
var. Geçen son 12 günün hızına yetişemiyorum. Arada yavaşlattığım zamanlar da
oldu elbette. Fakat iyi bir dinlenmeye ihtiyacım olduğu konusunda vücudum sinyaller
veriyor. Mesela evime döndüğümde yapacağım ilk şeylerden biri, şöyle ılık suya
tuzu doldurup, ayaklarımı en az 1 saat
kadar dinlendireceğim. Shanghai yürümekle bitmez diyen biri varsa çıksın
karşıma aksini ispat edebilirim. Ayaklarımda ki izleri de delil olarak
sunabilirim. Elbette en azından! yarısını yürüyerek bitirdim. Pudong Bölgesinde
fazla dolaşmadım doğrusu. Same all, same all durumu... Kocaman kocamn binaların
diplerine varmadan karşıdan görmem de sayılır herhalde. Daha önce de söylediğim
gibi şehrin o yakası tamamen iş ve finans kurumlarının merkezleriyle dolu ve zaten hayatımın büyük
zamanı öyle bir yerde geçerken tatilde de eksik kalıversin istedim.
Bu Çin bizim bildiğimiz Çin değil söyleyeyim size. Ne kadar kung fu filmi seyredip etkisinde
kalmışız. (Ya da ben kalmışım!) Dövüş sanatlarına ilişkin hiç bir şey yok
ortada. Hatta satın almak isteseniz kıyafetleri bile yok... Gelmeden önce bir
kaç tane sipariş verilmişti. Hazır Çin’e geliyorum, e olayın merkezi orası
deyip Aikido için Hakama siparişi verildi almam için. Ancak aramadığım
bakmadığım yer kalmadı ve maalesef bulamadım. (Belki de Çine özgü değil de
Japonlara özgü bir şey olduğu içindir ancak uzakdoğu uzakdoğu işte, yine de
olmasını umuyor insan) Burada her türlü
sportif malzemeyi bulabileceğiniz büyük bir mağaza var. Aslında her bölgede
birer tane varmış. Dün sabah kalktım, haritadan adresi buldum, metroya bindim
elimle koymuş gibi buldum. Kocamaaaannnn hangar gibi bir yer. Hakama ve kendime
de almak istediğim karate giysisinin dışında her şeyi aldım fakat istediklerimi
bulamadım. Sorduğumda verilen cevap şu: ”Böyle şeyler almak isteyen insanlar
çok yok, satamadığımız için getirtmiyoruz!” Buyrun buradan yakın. Çinlilerin bile suyu
çıktı. Kung fu falan yapan yok artık burada. Biz hala filmleri seyredip
herkesin öyle şeyler yaptığını ya da bildiğini sanalım külliyen yalan! Bizim
ata sporu güreş nasıl ki yok olmak üzere bunların da dövüş sanatlarına olan
bağlılığı çoktan tarihin tozlu sayfalarında yerini almış bile.
Artık Çin
deyince aklıma ilk gelen şeyler, adım başı tapınak (Shanghai’da çoğu kocaman
modern binaların arasında sıkışıp kalmış) ve kocaman binalar olacak. Hee birde
ulu orta kimseye aldırmadan yola, oraya buraya tüküren erkekler, anime
karakteri gibi kızlar, Çinli kız hastası olan Batılı erkekler, metroya iniş
binişte henüz medeniyete ulaşamamış insanlar (buna bizim millet de dahil) garip
işleyen bir trafik sistemi (aynı anda hem yayaya hem araca geçiş izni veren
ışıklar mesela) her tarafta bisikletler,
mobiletler ve vespalar... Ama en
önemlisi hiç unutamayacağım nefis ve ucuz yemekler...
Dün akşam üzeri tam hava kararmaya başlarken Bond’a gittim.
The Bond tüm iş merkezlerini görebileceğiniz nehrin kenarına deniliyor. Oraya
vardığınızda şu söz ettiğim Pudong Bölgesinin binalarını, ışıklarını yakmış bir
halde tüm ihtişamıyla karşınızda bulabilirsiniz.
Görülmesi hoş bir manzara gerçekten.
Şimdi gelelim Sushi’ye. Ağlayacaktım üzüntümden. Dün akşam
benim yediğim kadar Sushi’yi İstanbul’da biri yese küçük bir servet
ödeyebilirdi. Tek başıma epey ciddi performans gösterebiliyorum yemek yerken.
Benim dikkate alınması gereken bir potansiyelim var bu konuda. On Kaplan
gücünde yiyebiliyorum anlayacağınız. Şükürler olsun o kadar yemeğe henüz ciddi
bir kilo problemi yaşamıyorum onu da belki sürekli hareket halinde olmama
borçlu olabilirim. Ancak arkadaşlar, kesinlikle dün benim yediğim Sushi’ler
birinin cüzdanında ufak şiddetli bir sarsınrıya sebep olabilirdi. Eğer
İstanbul’da olsaydım!!! Üzüntüm bu
yüzden... Bütün o 3 kuruşa mal olan
yemekleri bırakıp gidecek olmam bana en fazla üzüntü veren şey... Yedim, içtim,
içkisini de çayını da bırakmadım hepsini de ısmarladım ve ödediğim alt tarafı
30 TL. Bu arada söylemeden geçemeyeceğim Japon Ashati birası nefismiş. Bazı
şeylerin hala Türkiye’de olmaması ne yazık. :(
Yolculuğun sonralarına doğru sanırım herkesin yapacağını
yapıyorum ve geçen son 10 günü gözümün önünde canlandırıyorum. Sonra en çok ne beğendim
diye kendime soruyorum. Bu şehri tam ayrılmak üzereyken ezberledim. Ve şunu da
bir kez daha ispat etmiş oldum ki, her şehir ilk gidildiğinde herkese yabancı
gelir. Ancak o yabancılık en fazla 2-3 gün sürer. 3. günden sonra hiç bir şehir
size artık yabancı değildir. Bana da olan bu. İlk anda itiraf edeyim kocaman
binalarının beni korkuttuğu ve insan burada kaybolur diye düşündüğüm şehir
artık her yerini avucumun içi gibi bildiğim bir yer haline geldi. Özellikle dün
bütün gün sokaklarda dolaştım, şehrin bir ucundan diğer bir ucuna gittim.
İlk anda nasıl olacak bu iş deyip ürktüğüm her şey çocuk oyuncağı gibi geldi.
Metro,otobüs, taksi, yürüyerek yol bulma, geçtiğiniz sokakları artık tanımanız,
yanından geçtiğiniz her yerin aşina gelmesi, sanki uzun zamandan beri burada
yaşıyormuşsunuz gibi bir hisse kapılmanız sadece an meselesi aslında. Bu şehir
gerçekten değişik. Hem Batılı hem Doğulu izler taşıyor. Yabancı nüfusun
fazlalılığı elbette buna etken. Ancak yüksek binalar, katlarını sayamayacağınız
kadar büyük gökdelenler sanki Shanghai’da değilde Manhattan’da olduğunuz
hissini veriyor. (Ettiğim lafa bak! Manhattanmış! Sanki gidip gelmişim de çok
biliyorum! Neyse canım, filmlerden gördüğüm kadarıyla diyorum. Zaten kim
Manhattan’a gitmek ister ki? Yüzlerce film sayesinde gitmiş, görmüş kadar
olduk!)
Ben de cahil cahil hala Vietnam savaşı sırasındaki
Shanghai’yı görmeyi umuyorum. Bazen şu hayal gücüme ben bile şaşırıyorum
doğrusu. Elbette biliyorum günümüzde öyle bir yer olmayacağını ama yine de ümit
ediyorum o havayı soluyacağım diye. Mesela Beijing’i görebilseniz hala o Çinli
izler ve Çinli ruhu çok net şekilde görülebilmekte, Shanghai ise artık bir
Ticaret Merkezi. Globalleşmiş ve buraya artık Çin şehri değil de, dünya şehri
diyebiliriz. Ancak biri bana bu şehirde
kal, buarada çalış, burada yaşa dese??? Kabul eder miyim??? Sanırım cevap: evet
olurdu... Böyle de bir şehir burası.
Yaşamak burada çok güzel olurdu. Çünkü size yapmak istediğiniz her şey için
imkan verebiliyor. Aklınıza ne gelirse yapabiliyorsunuz. Eğitim, iş, gezmek,
tozmak, yeni beceriler edinmek, farklı yerler görmek...
Burada ki yabancıların
hepsi kendi ülkelerinde sahip olmadıkları bir çok imkana sahip. Burada daha çok
sosyaller. Ve aslında en güzeli, buradaki yabancılar farklı milliyet olarak
kimseyi ayırmadan herkesi bir kulvarda tutabiliyorlar. Amerikalısı, İngilizi,
Norveçlisi, Fransızı, Hintlisi hepsi arkadaş. Hem de yakın arkadaş. Birlikte
planlar yapıp, birlikte kulüplere katılıyorlar. Tatillere beraber çıkıyorlar.
Herkesin mutlaka, mobilet ya da bisikleti var. İşe bisikletle gidip geliyorlar.
Hepsi ama hepsi mutlaka koşuyor, koşu gruplarına katılıyor. Sosyal yaşam gerçekten çok renkli. İş hyayatı
da o derece ciddii ve hiç bir şey birbirine karışmıyor.
Ama en ilginç şeyi yazıyorum şimdi. İlk defa gittiğim bir
yerde aradan 12 gün geçmesine rağmen havaalanından sonra hiç bir Türkle
karşılaşmamış olmam! Nasıl ama? Şaşırtıcı değil mi? Bir tanesiyle bile denk
gelmedim. Havaalanından sonra ne
yaptılar bunları, toplayıp başka yere mi götürdüler diye şüpheye düşmedim
değil. Çünkü sonuçta kocaman bir şehir değil, bir şekilde tüm gün sokaklarda
dolaştım, bir şekilde denk gelmem
gerekirdi ancak olmadı! What an awsome it was!!!
Şimdiden kara kara dönüş yolculuğunu düşünüyorum. O uçakta
saatlerce zamanın geçmesini beklemek bana ikinci şubede işkence düşüncesi gibi
geliyor. Oyalanmak için aklınıza gelen her şeyi yapıyorsunuz, saate bir
bakıyorsunuz, daha çoooookkk uzun yol
var gidecek. Geçmiyor da geçmiyor. Bu sabah çok erken uyandım, akşama kadarda
sokaklarda dolaşacağım eğer çok yorarsam kendimi belki (yani tüm kalbimle ümit
ediyorum ki) uyurum uçuşta.
Sanırım bir sonraki yazıyı uçakta yazarım, hatta ilk yazımın
düzenlemesini yaptıktan sonra dönüşteki ilk yayını da uçakta yaparım. Vay
canına, teknoloji ne hale geldi! Artık havada bile internete bağlanıp işimizi
gücümüzü yapabiliyoruz. Pehhh!!!
Bir sehri adım adım gezmek ve tanımak çok hoş olsa gerek bunu yapmalıyım diye düşünüyorum ilerde bu arada tek başınıza mi gezdiniz ? Çince biliyor musunuz?
YanıtlaSil