Günün Sözü

Umut her daim vardır...

19 Ekim 2013 Cumartesi

Çin Günlüğü VIII (Kaba Çin Erkekleri)

Türk erkekleri istedikleri kadar kızabilir, istedikleri kadar itiraz edebilirler. Ben gördüklerimi, yaşadıklarımı yazıyorum. Türk erkeklerinin hangi familyadan olduklarını buldum sonunda. Çinlilerle bizimkiler kesinlikle aynı hamurdan. Adamlardaki kabalıkları anlatmama şurada sayfalar yetmez. En basit ve sık sık olanı yazayım hemen. Adamlarda bir tükürme huyu var sokaklarda,  dersiniz hepsi Lama soyu. O kadar gürültülü ve çirkin şekilde rahat rahat tükürüyorlarki inanlır gibi değil. İlk başlarda bana denk geldi, öküzün biri zahir diye düşündüm. Şimdi neredeyse 5 gündür sokaklardayım anladım ki, adamların kültürü bu. Tükürüyorlar sokaklarda! Hem de kimseye aldırmadan, gayet doğal bir şey yapıyorlarmış gibi. Hani manidar bir yüz ifadesiyle adamın suratına baksanız uyarır gibi, hiiiççç oralı olmuyorlar, aksine gözünüzü dikip baktığınız için siz kaba oluyorsunuz.

******
Azimili sıçan (fare) duvarı delermiş!! Wagas’ı nihayet buldum. Anaaamm ne de kolay bir yerdeymiş. Boşu boşuna dolap beygiri gibi dönmüşüm. Şu an tek derdim karnımı doyurmak... Şöyle bir dşündüm de sürekli aynı dertten müzdaribim. Hep karnımı doyurmak derdindeyim. Acaba önceki hayatlarımdan birinde kıtlıkta mı yaşadım nedir? Zaten elalem Prenses olur, Kraliçe olur, ben ya kıtlıkta yaşamışımdır ya da sürünmüşümdür kesin.  Bu reankarnasyon meselesine bir ara tekrar dönelim.

Neyse, bir kaç saat burada takılmayı düşünüyorum. Hazır free internet bağlantısı da bulmuşken neden olmasın dedim. Dün saatlerce dolaşmanın acısı çıkıyor tabii. Ayak masajına kesinlikle ihtiyacım var!  Şu an günü çoktan yarıladım ben, ama saate şöyle bir baktım da daha çoğu kişi hala uyuyor orada. Sabah’ın 6.30’unda kaç kişi kalkar ki? Saah 5 te uyanmaya (aslında burada çoktan 10 bile olmuş oluyor) alıştım sanırım. Hala biraz zorlanıyorum, hiç değilse 9’da falan kalkabilsem iyi olacak ama 5 günde kimse benden bu kadar büyük beklenti içinde olmasın. Ne kadar isterseniz isteyin her gün kendi saatinize göre gece 3 ya da 4’te uyanamıyorsunuz.

Şu an büyük hayal kırıklığı içindeyim... :( Free internet var diye sevinmiştim ama o da şifre istiyor! Dönünce gerçekten ama gerçekten Vodafone’la acaip bir kavgam olacak!

Bugünü mahallede etrafı dolaşarak, tembellik yaparak geçireceğim. Haftasonu epey yoğun geçecek. Pazartesi ve Salı Shanghai Müzesi ve Nehir Kenarını dolaşarak geçireceğim. Rehber kitapçığa göre güneş doğumunu nehir kenarında geçirmeliymişim. Bu demektir ki bildiğimiz gece 1’de (benim saatime göre!) kalkacağım ve yola düşeceğim. E artık şurada 4 günüm kaldığına göre yapılabilecek tüm çılgınlıkları yapmak lazım.

Bazen geri dönüp yazıklarımı okuyorum. Atladığım bir şey var mı diye. Aklıma gelenleri de hemen neredeysem oraya ekliyorum. O yüzden bazen alakasız ve konudan uzak , bölük pörçük şeyler olursa aldırmayın. Sonuçta önemli olan içerik.  Biraz evvel keşfettiğim şey şu... Hani her zaman kendimizle dalga geçeriz ya, şu Türkler de dünyanın her yerinde var deriz. Nereye gitsek mutlaka bir Türk’le karşılaşırız ve doğrusu bazen bu apaçık ürkütücü de gelir... Salgın hastalık gibi... “Kaçııınnn Türkler geldiiii” durumu :).  Ancaaaakkk bence şurada bir kaç sene kaldı kalmadı bizim papuç dama atılacak. Neden mi? Kardeşim bu Amerikalılar salgın hastalık gibi! Artık dünyanın neresine giderseniz gidin bir Türk ve bir de mutlaka ama mutlaka Amerikalıyla karşılaşıyorsunuz. Bu adamlara da rahatlık batıyor anlaşılan. Ya da Merkezi Istihbarat Teşkilatı (Amerikanca baş harflerini yazmıyorum, hani internette her yerde takip ediyorlarmış ya, bulurlar mulurlar beni, neme lazım. Çoookkk önemli kişiyim ya! :)  ) dünyayı kontrol edebilmek için her yere adamlarını gönderiyor. Mantar gibi her yerde bitiveriyorlar.

Aklıma gelen bir diğer şey. Dün Metro’ya bindim demiştim. İşte Metro’da bir kez daha anladım ki, biz bu Çinlilerle kesinlikle aynı familyadanız. İstanbul’da Metro’da neye şahit oluyorsam aynılarını burada da gördüm. İnenlere bir öncelik vereyim, kenara çekileyim, sonra da ben binerim nasılsa Metro kaçmıyor DEMİYOR kimse! Bildiğin İstanbul’daki gibi daha içeridekiler inmeden bastırıyorlar içeri. Tabii kapıda bir sıkışma itişip kakışma yaşanıyor doğal olarak. Ama kimsenin umurumda değil. Herkes birbirini itekliyor, bağırıyor ama kimse bunun tuhaf ve saçma olduğunu farketmiyor. Bakın belki bana kızacaksınız ancak maalesef doğruya doğru, medeniyetin gözünü seveyim. Avrupa’da mümkünü yok böyle bir şey göremezsiniz. Görseniz de yapanlar emin olun yerli halk değildir, bizim gibi Allah’ın dağından gitmiş hödüklerdir. Bizler gibi toplumların o medeniyete ulaşması için aşağı yukarı bir kaç yüzyıl daha geçmesi gerekecek. Çinliler de medeniyetten yana nasiplerini almamışlar kısacası.


Farkettiğim diğer şey de şu: Size kibar davrananlar sadece kaldığınız otellerdeki elemanlar. Öyle gaip bir durum ki, iki ayrı uçtan söz ediyoruz. Onlar ne kadar kibar, güler yüzlü ise dışarıdaki ve yemek yediğiniz yerlerdeki insalar o kadar kaba. Pekin’de oteldeyken Concierge’deki Batılı kız şöyle demişti: “Dışarıdaki servisleri buradaki gibi beklemeyin, hepsi çok kaba davranıyor.”  Ben de şaka yapıp,”nasıl yani tabağı başımıza geçirmiyorlar sonuç da, değil mi?” demiştim, o da “Neredeyse! :) ” demişti. Abartıyor diye düşünmüştüm ancak şu ana kadar gördüğüm gerçek gibi. Sadece yabancı uyruklu mekanlarda çalışan servis elemanları kibar. Gerçek Çin mekanlarına giderseniz tabağı bir başınıza geçirmedikleri kalıyor! Ama bir şekilde herkes buna alışmış (Batılılar bile) hiç aldırmadan devam ediyorsunuz.  Farkına varmadan siz de kasoa uyum sağlıyorsunuz anlayacağınız. Zaten ne demişler : “Roma’daysan, Romalı gibi davran!” 

1 yorum:

  1. okurken gülmekten öldüm resmen :D harikaydı, peki bişi sorucam çinli gençler yakışıklı mıydı??

    YanıtlaSil