Herkes bilir... Hayat adil değildir. Hiç bir zaman olmamıştır ve hiç bir zaman olmayacaktır. Muhteşem bir şekilde yaşadığını düşündüğümüz birinin bile kendisine mutsuzluk veren bir şeyleri mutlaka vardır. Hayatı boyunca mutsuzluk görmediğini düşünmek doğrusu epeyce bir hayalperestlik gerektirir. Nasıl düşünürseniz düşünün gerçeklerden kaçamazsınız. Dolayısıyla adaletin terazisinin hiç bir zaman dengede durmadığı gibi (bunun tersini ispat edecek babayiğitle gerçekten tanışmak isterim) mutluluk da sabit ve sonsuz değildir. Çünkü hayat adil değildir! Herkese ama herkese ömürlerinde bir defa da olsa mutlaka o çirkin yüzünü gösterir... Sizce iyi mi yapar? Bence iyi yapar! Çünkü hayatın adaleti adaletsizliğindedir...
Haksızlığa uğramak, mutsuzluktan yerlerde sürünmek, zorluklara göğüs germeye çalışmak, biliyorum zor... Hem de çok zor... Ancak hiç düşündünüz mü, hayatınızdaki her felaketten sonra daha da güçlendiğinizi? İlk anlarda ümitsizliğin ve depresyonun dibindeyken, zaman içinde yavaş yavaş ayağa kalktığınızı ve daha önce çok daha kolay devrilirken kimi şeylere, bir süre sonra hacıyatmaza dönüştüğünüzü ve artık daha kolay ayağa kalktığınızı?
Şu an belirli nedenlerle mutsuz olanlar, sorunların içinde boğuşanlar, dünyayı karanlık bir pencere ardından seyredenler ve/veya depresyonda olanlar bana kızacaklardır. İlk anda hiç bir şey kolay görünmez. Önünüzde çıplak ayak aşılacak sarp dağlar, susuzlukla geçilecek çöller, yüzme bilmeden debelenerek katedilecek okyanuslar, su toplamış ayaklarla yürünecek kilometrelerce yollar var, değil mi? Sizi mutsuz eden şeylerden uzaklaşmaya/kaçmaya çalışmak buna benzer hissettirir insanlara. Hepimize...
Ancak insanoğlunun en güçlü tarafı güçsüzlüğüdür aslında. İnsan güçsüzlüğünün farkına varırsa eğer, hayatın adaletsizliğini kendi lehine çevirebilir. Kabul etmemiz gereken şey sıradan yaratıklar olduğumuz. Neden ben? sorusuna verilecek en doğru cevap yine bir sorudur aslında: Neden olmasın? Ne özelliğiniz var ki siz olmayasınız veya ben olmayayım?
Tüm yaşanan olumsuzluklar sizce pes etmeye yeterli midir? Hayat triatlon gibi 3 aşamalıdır. Triatlonu herkes bilir sanırım. Önce yüzme, sonra bisiklet ve en son koşu bölümlerinden oluşan bir yarışmadır. İşte hayat da böyle 3 aşamalı bir yarışmadır aslında. Tıpkı insanın gelişimi gibi... Önce sürünür emeklemeye çalışırsınız, sonra ayaklarınızın üzerinde dengede durmayı öğrenir yürümeye başlarsınız ve en sonunda koşarsınız. Yaşanan her sorunda biz başa döneriz. Hani şu sürünme evresine... O evre sürekli kendini tekrarlar. Çünkü maalesef yaşamın içinde hayatın adaletsizliğiyle sık sık karşılaşırız.
Tüm bu olumsuzluklara karşı ne yaparsınız genelde? Ne tür bir yol seçersiniz? Umudunuzu kaybetmeden hayata karşı mı durursunuz, yoksa pes eder, günü mü kurtarırsınız yavan bir şekilde? Böyle durumlarda her akşam tükenmişlikle yatağınıza gittiğinizde, eminim o yataktan hiç çıkmak istemiyorsunuzdur.
İşte böyle durumlarda; her sabah 2 basit tercihle uyanırsınız... Birincisi; uykuya geri dönmek ve gördüğünüz rüyaya kaldığınız yerden devam etmek... İkincisi; uyanmak ve rüyalarınızın peşinden koşmak... Tercih sizin!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder