Günün Sözü

Umut her daim vardır...

19 Ekim 2013 Cumartesi

Çin Günlüğü IX (Tembellik Zamanı)

Nazenin biri olduğumu keşfettim. Kaç günden beri yürümenin ve dışarıda dolaşmanın sonunda ayaklarım su toplamış. Üstelik çok rahat spor papuçlarım olduğu halde. Bende ne narin, ne yumuşakmışım yeni anlıyorum. Masa başı işi insana böyle bir dezavantaj vsağlıyor sanrım. Oysaki yoğun spor yapıyorum. Öyle bütün gün poposunun üstünde oturan tembel biri de değilim. Ancak kilometrelerce yürümek başka oluyormuş tabii.

Şu an,  dün öğleden sonra başlayan tembbelliğim halen devam ediyor. Gerçi bir kaç saat sonra çıkacağız ve buranın Kapalıçarşı’sına gideceğiz. O andan itibaren epey yoğın bir program var ve olabildiği kadar şu anın tadını çıkarmaya çalışıyorum.

Geldiğimden beri beni sinir eden şeyleri gördükçe ve aklıma geldikçe yazıyorum. Ancak sanırım en sinir bozucu olanı şu internete uygulanan sansür. Milyarlarca insanı bu şekilde kontrol ediyorlar zahir. Hiç bir yere giremiyorsunuz. Bırakın adamların kendi ülkelerinde olup biten ne varsa, kendi ülkenizle ilgili de bir yerlere giremiyorsunuz. Hatlar o kadar yavaş ki, bir şeylerin inmesi, yüklenmesi arasında geçen zamanda bir süre sonra size ne aradığınızı unutturuyor. Bir şey indirmeye çalışıyorum, öyle çok zaman geçiyor ki, “ne bakıyordum ben yahu?” diyorum epey zaman sonra. Sonra da vazgeçiyorum elbette. Sıkılıyorum ekranın başında manasız geçen zamana.

Bu sabah kahvaltı için minik bir Fransız Bistro’suna gittim. Şükürler olsun nihayet iki tane güzel surat gördüm de biraz içim açıldı. Etrafımda sürekli birbirine bağıran çirkin Çinliler doğrusu biraz beni benden aldılar. Pekin’i daha çok beğendiğimi itiraf etmeliyim. Burası daha kaotik ve karmaşa içinde. Burada en rahatsız hissettiren şey, insanların sürekli birbirlerine bağırıp çağırması. Hani Türkler de yüksek sesle konuşurlar alışığım aslında ama buradakiler sanki sürekli devam eden bir kavganın içinde gibiler. Bir de şunu farkettim. Bir yabancı görünce Türkler değişirler, bir kibarlıkları tutar, illa iletişime geçmek isterler, ben de hep “Aman ne yabancı budalalığı var bizim şu milette” derdim. Vallahi herkesten özür diliyorum... O da bizim kültürümüzün kibarlığı imiş herhalde. Öyle düşünmek istiyorum... Çinliler uzaylı gelse umursamıyor. O kadar yabancılara karşı tepkisiz ve yoklarmış gibi davranıyorlar ki... İnsan bir yardımcı olmaya çalışır, bir yanaşır, bir kendini toparlar, bağırıyorsa bir kibarlaşır değil mi? Yoookk, adamların umurunda değil. Hatta yabancı görünce daha bir coşuyorlar. Ülkede çok yabancı var belki de alıştılar ve umursamıyorlar diyeceğim ama  hiç öyle görünmüyor. O kadar yabancının olduğu şehirde başka da bir dil öğrenir insanlar değil mi? O da yok. Şu an düşünüyorum da , İstanbul’da adım başı birine rastlasanız ve İngilizce konuşsanız, on adamdan sekizi kesin derdinizi anlayacak ve yardımcı olacak kadar anlar sizi. İlla gidip orta yaşın üzerindekilere sormayın da gençleri deneyin. Kesinlikle bir yabancıya yardımcı olacak kadar idare ederler.

 Şu an bulunduğum bölge yabancı nufüsü açısından ciddi bir yoğunluğun olduğu yer, buna rağmen Çinliler başka dil bilmiyorlar. İngilizlerin küstahlığını anımsattı bana. İngilizler de bütün dünya benim dilimi konuşsun deyip zahmet edip dil öğrenmezler. Geçmişte böyle düşünen çok kişi vardı. Onlar da artık yavaş yavaş başka diller öğreniyorlar. Dünya böyle bir yer oldu işte. Başka diller öğrenmek gerekiyor.  Hele bu Çinlilerin acilen bir dil öğrenmesi gerekiyor. Okullarda falan hiç mi bir şey öğrenmiyorlar, bir parça bile olsa, anlamıyorum ki! Ciddi problem bu bence. Sormak istediğim bir çok şey var,  ancak sorup da cevap alacağın kimse yok. Örneğin dikkatimi çekti, kaldığım oteldeki asansörde, 4. 13 ve 14. Kat numaraları yoktu. Tamam belki özel katlardır asansörün pas geçmesi için öyle yapılmıştır diyebilirsiniz. Ancak asansör çok yavaş ve o katlarda numara görünmeden geçmesi imkansız. Aynı zaman aralığında çıkıyor ve o zaman anlıyorsunuz ki o numaraları katlar yok! Sarah’a sordum, bazı numaraları uğursuz numara diye kullanmıyorlarmış. Örneğin metro hattın da da dikkatimi çekmişti. Toplam 14 hat var ancak 16’ya kadar numaralandırılmış arada 14 ve 15 yok! Adamların ne yapmaya çalıştıkları onlar açıklamadığı sürece anlaşılmıyor. Sadece tahminler yürütüyorsunuz. Bu akşam kalabalık bir grup yemek yiyeceğiz. Uzun senelerdir bu ülkede kalanlar var içlerinde. Ümit ediyorum birilerinin cevapları vardır bu sorulara. Gerçekten merak ediyorum ne tür bir mantıkla hareket ettiklerini. Belki bir bilen vardır...    

Diğer bir konu; Shanghai’de kışın ısınmak için kalorifer ya da buna benzer ısıtma sistemleri yok. Hiç bir yerde! Herkes evlerine takdırdıkları klimalarla ısınıyor. Klimalar sizi ne kadar ısıtırsa... Doğal gaz sistemi bulunmuyor bu şehirde. 

      






Yiyeceklerle ilgili olarak ilgimi çeken bir kaç şeyin fotoğraflarını paylaşayım sizinle. 









Benim favorim olan Tai mutfağı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder