Günün Sözü

Umut her daim vardır...

4 Ekim 2013 Cuma

Çin Günlüğü - II (Bulutların Üstünde)

Teknoloji yaman şey... Bir zamanlar deve üstünde gidilen yollar aşıldı, bitti, uçak denilen bir taşıt çıktı, günler, aylar süren yolculuklar saatlere düştü. Hadi buna da alıştı insanlar sonra teknoloji çağına girdik, her geçen gün çıkan yeniliklere ayak uydurmaya çalıştık ve hala çalışıyoruz. Hatta bazen yetişemiyoruz o yeniliklere, kendimizi hiç bir şey görüp yaşamamış cahillere benzetiyoruz.   

Neden böyle uzattıkça uzatıyorum konuyu sizce?

Çünkü şu an bunları uçaktan yazıyorum. Evet yanlış okumuyorsunuz, şu an bu satırları uçakta yazıyorum ve uçakta yayınlıyorum. Kıtalar arası uçuşlarda (buna uzun mesafe uçuşu da deniliyor) siz havadayken internet bağlantınız var. Uydudan wi-fi bağlantısı veriyorlar yolculara. Dolayısıyla benim gibi internete ihtiyacınız varsa çok rahatlıkla işlerinizi hallediyorsunuz. 10 saatten fazla süren bu uçuşta ister istemez net'e ihtiyacınız oluyor elbette. Buraya yazacaksam tabii, yoksa iş dışında kimsenin net'e ihtiyacı olmaz uçakta.:) Sizi oyalamak için yeterince malzeme koymuşlar ekranlara.  

Dün gece bu uzun uçuşta nasıl zaman geçireceğim diye düşünüp dertleniyordum. Gerçi şu ana kadar sadece 2 saati geçirebildim ama sanırım düşündüğümden daha iyi geçiştirebileceğim. Kızlarla dün gece konuşurken, biri "Film seyredersin." demişti. Ben de "Kaç tane film olacak ki? Ayrıca ben kesin hepsini seyretmişimdir, geçmez o zaman," diye hayıflanıyordum. Ama ön yargılı davranmışım doğrusu. Henüz tüm bölümlere bakmadım ancak sadece Aksiyon filmlerinde 45 adet var. E bir de bunların Romantiği, Komedisi, Draması vs diye epey de bölüm var, artık siz düşünün ortalama sayıyı

Uzun mesafe uçuşları diğer uçuşlardan farklı kılan minik ayrıntılarından söz edeyim size. Öncelikle uçağa bindiğinizde yastık battaniye isteme gibi bir sıkıntıya siz girmiyorsunuz. Geldiğinizde koltuğunuzda paketlenmiş halde yastık, battaniye ve terlik bulunmakta. Evet yanlış okumadınız.Bildiğimiz terlik de var. Sürekli oturmaktan bir süre sonra ayaklarınız şişeceğinden baştan pabuçlarınızı çıkarıp terliklerinizi giyiniyorsunuz. Sonrasına yine paketli, çok şık metal bir kutuda diş fırçanız, diş macununuz, uyuma maskeniz ve kulaç tıkaçlarınızın bulunduğu bir servis veriyorlar. Maskeyi alan çoğu kişi gözlerini kapatıp kafayı vurdu anında. 

Kahvaltı servisini biraz evvel yaptılar. Kahvaltısını eden tekrar uykuya geri döndü. Bense yazmaya devam ediyorum. Öğleden sonra bir servis daha olacak ve işte o zaman kendimi alkole vurup uyumayı düşünüyorum.

Asıl önemlisini unuttum. Koltuklarımızın önündeki ekranları kontrol edebilmek için herkesin kendine ait uzaktan kumandası ve kulaklıkları var. Dolayısıyla dokunmatik ekranlara basıp basıp başarısız olabilme gibi bir durum söz konusu değil. (Ben genelde dokunmatik ekranlarla sorun yaşarım da bu kumanda meselesi beni en çok rahatlatan şey oldu.)

Tek başıma bu kadar uzun yola çıktığımı okuyanlar biliyor. Ancak gördüğüm kadarıyla bu biraz ütopik geliyor insanlara. Bu sabaha kadar zaten yeteri kadar kişi "Hadi ya!" demişti ama en büyük şaşkınlığı sabah alana gelmek için bindiğim taksinin şoförü gösterdi.Nereye gittiğimi öğrendikten sonra ısrarla, "Ama iş içindir herhalde" dedi. Benden "Hayır" yanıtını alınca "o zaman turla falan gidiyorsunuzdur" dedi. Yine "Hayır" yanıtını alınca, "Nasıl yani? Ne cesaret!" dedi. Onun tarafından bakınca, ben de çoğu zaman aynı nidaları tekrarlıyorum gerçi, öte yandan enteresan zaman geçireceğim diye düşünüy0rum. 

Şu ana kadar hiç heyecanlanmadım, ancak şimdi nedendir bilinmez,  yavaş yavaş kendimi, Vietnam Savaşını anlatan Amerikan filmlerinde Shanghai sokaklarındaki bir görüntüde hayal etmeye başladım. 

Sanırım şimdi hazırım o kaosa kendimi bırakmaya.








Hiç yorum yok:

Yorum Gönder