Kaç gündür otelde sinir oluyorum blog’a giremedikçe. İnadına
da hatta bir şey vardır diye günde beş bin kez deniyorum. Değişen bir şey
olmuyor. En sonunda görevlilere sormayı akıl ettim. “Neden her yere giriyorum
da blog’uma giremiyorum?” sorusuna verdikleri yanıt şu. “Hmm, burada facebook
ve twitter’a da girilmiyor. Bazı blog’lara giriş izni de yok maalesef. Hükümet
yasaklıyor. Dolayısıyla otelden girmeniz mümkün olmayacak!” dediler. Blog gibi
yaygınlaşacak şeylerin girişi Çin Hükümeti tarafından yasaklanmış. Public
yayınlarda kolay ve çok kişiye ulaşabileceğiniz iletişim gerçekleşmiyor. Ancak
kişisel wi-fi’lerde olabiliyor. Ben Sarah’ın evine varmak için saat sayıyorum.
Yazıları yayınlamak istiyorum, fotoğraflarla beraber. Ve şu an ettiğim tek dua,
umarım orada da sorun olmaz rahatlıkla giriş yapabilirim.
Çincede 90.000 karakter varmış. Hiç bir Çinli hepsini
bilmiyor. Yani 90.000 karakteri de bilen bir Çinli bile yok dünyada. Günlük bir
gazete okumak için 50.000 karakter bilmek yeterliymiş. Karakterlere harf de diyemiyorlar, kelime de.
Hepsi resim gibi. Ezberlemekten öte yol yok. Nasıl ezberlenir, nasıl öğrenilir, hiç bir
fikrim yok. Hadi tabelalarda kocaman kocaman yazılabilir gibi geliyor da, bir de
minik minik yazılmış broşürler falan var. Onlar nasıl yazılır insan eliyle
anlamış değilim.
Aklıma gelenleri hemen yazmaya çalışıyorum. Unuttuğum şey,
uçaktayken tıpkı İngiltere'ye giderken olduğu gibi bilgilerinizin doldurulması
gereken bir form dağıttılar. Pasaport kontrole girmeden önce formu doldurmanız
gerekiyor.
Sonrasında çok garip bulduğum şöyle bir şey oldu. Pasaport
kontrolden sonra bagajınızı almak için işaretleri takip ediyorsunuz. Baggage
Claim denilen işaretler sizi çıkmaz bir yola sokuyor. O çıkmaz yolda bir metro
istasyonu var ve gelen treni beklemeniz gerekiyor. İlk önce doğrusu yanlışlık
yaptım ve ters bir yola girdim diye düşündüm. Çünkü o anki derdim bagajımı alıp
alandan çıkmak. Ancak böyle bir şey olmuyor. Alanın büyüklüğünü buradan
anlarsınız sanırım... Bagajı almak için İstanbul’da uçaktan inip pasaport kontrolden geçip bagaj
alanına kadarki kısım kadar yürüyüp sadece trene geliyorsunuz. Sonrasında tren
sizi alıyor ve 3 istasyonda daha durduktan sonra bagaj bölümündeki bantların
oraya getiriyor. Bir an “Eyvah bagaj kaldı ben metroyla şehir merkezine
gidiyorum galiba” diye kurgulamaya başladım ve doğal olarak endişemi bastırmak
için trendekilere sordum. Hepsi de bagajlarını alacaklarmış ve “merak etme
sadece bizi takip et” dediler.
Bugün Beijing Capital Airport’un 2. Terminalindeyim.
Gelirken Terminal 3’ten gelmiştim. Ancak şimdi iç hat seferi yapacağım için
terminal farklı oluyor elbette. 2 saat sonra Shanghai’ya uçacağım. Bu arada
sorun çıkarsa çözebilecek zamanım olsun diye uçuşa 3 saat kala geldim alana.
Şimdiye kadar her şey yolunda gitti. Tek bir sorunla karşılaşmadım.
Netbook’um, kitabım, bir şişe Icetea ve bir elmayla alanda
vakit geçiriyorum. Keyfim yerinde. Gelen geçen insanları seyrediyorum. Tam
teknoloji manyağı bir millet. Herkesin elinde telefon, ipad, lap top sürekli
bir şeyler seyrediyorlar, oyun oynuyorlar. Ben dün geceki maceramdan beri Candy
Crush’u açmadım. :) Sanırım dönene kadar da aklıma gelmez. Ancak sıkıştığım noktada oyalanmak
maksatlı tekrar hatırını sorabilirim belki.
Dikkatimi çeken bir nokta daha... O kadar çok Batılı erkeğin
yanında Çinli kız var ki. Batılı erkek Çinli kız çiflerini adım başı
görebilirsiniz Ancak bunun tersi duruma henüz şahit olmadım. Yani Batılı bir
kadının yanında hiç bir Çinli erkek görmedim. Allah’ın gücüne gitmesin ama bu
Çinli erkekler hakikaten çirkin. Kızlar da çok güzel değil ama arada yine eline
yüzüne bakılırlar var. Erkeklerde o şans bile yok. Sadece eline yüzüne bakılır
kızların yanında da Batılı erkekler var.
Yazarken zaman çabuk geçiyor. Uçağıma 1,5 saat kaldı ve
şimdiden daha kitabımı bile okuyamadım.
Internete girme çabalarından pes ettim. Ancak döndüğümde ilk
işim Vodafone’la fena kapışacağım. Bir sorun kesinlikle var ve her yurt dışına
çıktığımda bu problemi yaşıyorum. Bana yurt dışında kullanıma açık hattınız
diyorlar ancak hiç bir şekilde hattan ses çıkmıyor. Bildiğiniz ölü bir telefon
elimdeki. Şu an öyle sinir bozucu bir an yaşıyorum ki tartışma için tüm
iştahımı oraya saklamaya çalışıyorum.
Şimdilik yapacak bir şey yok. Akşam 19.00 civarı Shanghai’ya
inmiş olacağım. Şu an yazacak başka bir şey yok. Şimdilik kitabımı okumak üzere
ben kaçar. Tekrar görüşmek üzere...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder