Günün Sözü

Umut her daim vardır...

23 Eylül 2013 Pazartesi

Metro'da Bir Yarı Tanrı...

Senelerdir kullanırım Metro'yu. Size onlarca şikayet sayabilirim. En başta sanki senelerdir sabun, su yüzü görmemiş gibi kokan, sizi bayıltan o insan kokusu... Her defasında oksijen maskesiyle gelmeliydim dememe sebep olan ve insanların yüzlerine baka baka parmaklarımla burnumu sıkıp, diğer elimle sanki havayı dağıtacakmışım gibi suratımın önünü yelpazelememe sebep olan, muhtemelen bir gün yüzümdeki o buruş buruş ifadenin birinin sinirine dokunup üstüme atlamasına sebep olacak olan o koku. 

Ancak şehir trafiğini düşününce, bir kaç durak sonra iniyorum da daha uzun bir yolculukla işkencem uzamıyor diye yine de şükrediyorum. 

Akşam iş çıkışına denk gelen saatlerde binip inmenin büyük bir kıvraklık gerektirdiğini öğrenmiş bulunuyorum. Zaten tüm büyük şehirlerde durum böyle değil mi? Gerçi bizim milletimizi diğer milletlerle (gelişmiş ülke milletleri diyelim biz buna) kıyaslayınca hala gidecek çooookkk yolumuz olduğunu görüyorum. Mesela yürüyen merdivenlerde sağda durup, soldaki boşluktan insanların yürüyerek çıkmasını sağlaması gerektiğini bizim milletimiz henüz algılamadı. Hatta ortada saldırıya geçecek bir savaşçı edasıyla iki bacağı yana açık geçişi tıkayanlara, nezaketen sağda beklemesini söylediğinizde, bir dövülmediğiniz kalıyor! Bunu yapanlarda öyle okul, medeniyet yüzü görmemişler değil, bildiğiniz Queen Elizabeth edasıyla bileğinde çantası sarkan, sanki Fifth Avenue'da kırıta kırıta alışverişe çıkmış bir NewYorker sanırsınız. Teyzeye ola ki kazara sağa kaymasını söyleyin, hayatınızın hatasını yaparsınız! Sanki o merdivenler onun için yapılmış. 

Gerçi geçenlerde bir arkadaşımdan öğrendiğim kadarıyla bizim durumumuz Pekin metrosundan iyi. Adamların Pushman'ları varmış. Pushman; kalabalık metroda yolcuları tren kabinlerine itip, tıkış tıkış olacak şekilde olabildiği kadar çok insanı istifleyerek içeri sokmak için önüne geleni iterek metroya yerleştirmeye çalışan kişiler oluyor. Şöyle bir bakıp da kapılar kapanamıyorsa eğer, birini tutup dışarı çıkarıyor sonrasında gelecek trenin içine doğru tekrar itekleyerek yerleştirmeye çalışıyorlarmış. İşte şükredecek bir şey daha. Neyse ki Pushman'imiz yok! Bizim milletimiz bu görevi kendi kendine yapıyor zaten. 

Bunun gibi bir çok can sıkıcı olaylar ve insanlarla karşılaşırsınız... Ben de otomatiğe bağlanmış bir şekilde kulağıma kulaklıklarımı takıp, sabah kahvemi içmediğimden dolayı henüz patlamamış olan afyonumla baş başa, ya kitap okuyarak ya da güneş gözlüklerimin ardında uyuyarak yolculuğumu tamamlamaya çalışıyorum.

Ta ki bu sabaha kadar!

Bu sabah Metro'da gördüğüm yaratık insan olamaz diye düşünüyorum. Allah'ın boş zamanına mı rastlamış, yoksa başka bir gezegenden geldi de, bizi şereflendirmek mi istedi henüz çözemedim! 

Söz konusu yaratık muhtemelen Olympos Dağından gönderilen yarı Tanrı gibi bir şey olsa gerek. Thor halt etmiş yanında. Zaten görse kendinden utanır, eziğe bağlar. Sabah sabah bir güneş doğdu sanki. Kahvemi içmeden afyonum patladı. Gözlerim bayram yaptı, gönlüm şenlendi. 

Tek hayıflandığım nokta; e be kızım keşke fotoğrafını çekeydin ya dedim kendi kendime. Bir daha nerede göreceğim? 

Metro ile ilgili bir çok sorun ve sinir bozucu şeyler sıralayabilirim size. Ama bugün... Bugün olmaz! Bugün nedense Metro'yu çok seviyorum. Metro iyidir arkadaşlar. Hızlıdır, dakiktir, size zaman kazandırır, bla bla bla. Ama en çok da işte böyle, bakarsınız size "Vaaoowww" dedirtecek birilerini de karşınıza çıkartır. 

Demek öylelerine de erkek deniliyor, insan deniliyor... O yaratığı gördükten sonra geri kalan erkeklere ne denir bulamadın inanın ki.
  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder