Hayatta herkesin pişmanlıkları vardır. “Benim yok” diyen
biri varsa, demek ki hayatı
yaşamamıştır. Pişmanlıkların şekli, sebebi onlarca çeşit olabilir. Şimdi ben
size çoğu kişiye basit gelecek ama bence her kadının hayatında en az bir kere
yaptığı bir pişmanlıktan söz edeceğim.
Herkes peri masalı yaşamak ister. Herkes ilk görüşte aşkı
yaşamak, “ilk görüşte aşk” olmasını ümit eder. Şöyle bir bakınca resme, güzeldir
ilk görüşte aşk. Romantiktik, masalsıdır. Kim yaşamak istemez ki? Başına gelse
insan bunu yaşayanın dünyada sadece kendisi olduğunu sanır. Oysa bu kocaman bir
hatadır.
İlk görüşte aşk diye bir şey yoktur! Seyrettiğimiz
filmlerden, dizilerden, kitaplardan bizlerin beyinleri o kadar yıkandı ki, biz
de sanki ilk görüşte aşk olmazsa hiç bir zaman aşk olmayacakmış gibi hissettik.
Biz derken benim gibi bir kaç iflah olmaz romantikten söz ediyorum. Genel
olarak değerlendirmiyorum konuyu.
İşte böyle bir kafayla bundan bir kaç sene evvel biriyle
tanıştım. Bir arkadaş vasıtasıyla tanıştık. Arkadaşım şehirde olmadığı için
gelen bu yabancıya ben eşlik edeyim diye ricada bulundu. Yabancı biri şehrimize
gelmiş, elbette yalnız kalmasın diye irtibata geçtim. Ben de zamanında
bilmediğim şehirlerde yapayalnız kaldığım için bilirim bu duyguyu. Elimden
geldiğince benim yapabileceğim bir şey varsa kime olsa yardımcı olurum.
Böylece tanıştık... Tanıştığımız andan itibaren öyle çok
güldük, öyle esprili laflar ettik, öyle keyifli zaman geçirdik ki ben en yakın
arkadaşım gibi hissettim onu. Genelde
benim beğendiğim tipe de uymadığı için en baştan itibaren romantik anlamda hiç
düşünmedim. Neden bilinmez, bir de kim
öğretmişse romantık ilişkide, illa adam ağır abi olacak, karizma yapacak, Kadir
İnanırvari tavırlar takınacak vs vs diye düşünürüz. Sürekli güldüğün,
kahkahalar attığın, her şeyle dalga geçtiğin, saatlerce hiç bıkıp usanmadan
konuştuğun, üstelik anlattığın en dandirikten saçmalıkları bile ilgiyle
dinleyen biriyle saatler geçirdiğinde karşındakinin romantik ilişki için değil
de askerlik arkadaşınmış gibi olmasını bekliyorsun. Bekliyorsun da pek iyi bir
halt etmiyorsun.
Aradan geçti 4 yıl... Bu arada bağlantıyı hiç koparmadık... Mailler,
telefonlar, mesajlarla neler yaptığımızı sürekli birbirimize anlattık.
Doyamadığım aptallığımla kanka gibi
davrandığım adam bu arada evlendi.
Çok sevindim elbette onun adına... Bu zaman içinde yolu tekrar bu şehre düştü
bir kaç kez. Her gelmesinde ne yapıp edip görüştük. Ben iki elim kanda olsa onu
görmek için hep zaman yarattım... O benimle görüşebilmek için sahip olduğu bir
kaç saati hep kullandı...
Onca seneden sonra farkettim ki, ben ona aşık olmuşum...
İyiliğine, doğruluğuna, dürüstlüğüne, cömertliğine, arkadaşlığına, en
saçmaladığım anlarda bile beni küçümsemeden dinleyip mutlaka esprili bir yan
bulmasına, dertleşmelerimize, öfke nöbetletimi kontrolüne, deliler gibi
içmemize, çatlayana kadar yememize, saatlerce süren sohbetlerimizden
bıkmamasına, nezaketine, sabrına, kendi dilinde benim hala bilmediklerimi büyük
bir hevesle öğretmesine, adam adam olmasına aşık olmuşum... Yavaş yavaş olmuş
bu... İlk görüşte olmadı ama... Anladım ki öyle bir şey yok zaten... Bir insan
zamanla tanınır, zamanla kabullenilir...
Şimdi geriye dönüp bakıyorum ve keşke diyorum.... Keşke o kadar acele
yargıya varmasaydım, bana da, ona da şans verseydim.
Şimdi sadece susuyorum...
Elbette hala görüşmeye devam ediyoruz, her gün konuşuyoruz...
Ama ben aslında susuyorum...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder