Günün Sözü

Umut her daim vardır...

27 Ağustos 2013 Salı

En vazgeçilmez erkek....


Bu hafta sıcaklar tavan yapacakmış. Gazete öyle diyor... Gerçi ben gün içinde Kuzey Kutbunda yaşadığımdan, günün cehennemini hissedemiyorum. Ama akşam eve doğru yollanırken -bu şehrin içindeki milyonlara göre şanlı sayıldığımdan- kısacık mesafede bile hissediyorum dışarıdaki cehennemi. Benim erkeğin cehennemini...  

Hani şairler, yazarlar İstanbul'u anlatırlar ya uzun uzun. Bitmez bu şehre olan sevdaları... Hani üzerine şiirler, yazılar yazmışlar, İstanbul'a olan aşklarını anlatmışlar ya... Ve hepsi belki de erkek olduklarından, bu şehri de hep kadın gibi görmüşler ya. Anlatımlarında bir dişilik vardır bu şehre bakışlarında. Benimkisi onun gibi bir şey... Oysa bakmazlar benim gözümden... Ben İstanbul'u hep bir erkek gibi gördüm.  

Hırçın ama bazen sakin. Agresif ama bazen suskun. Deli dolu, yeni yetme bir genç gibi. Hem romantik,  hem maço. Hem yerden yere vuran, hem düştüğünde elinden tutup kaldıran. Anı anına uymayan, ne istediğini bilmeyen, acımasız ama şefkatli, anlaşılmaz, kendi de ne yaptığını bilmez bir erkek gibi. Uzakta olduğumda, sanki sürekli beni çağıran sesi, bir an evvel ona dönmemi ister gibi kulaklarımda çınlar... Özlemi içimi yakar... Boğazın, yazın dingin huzura kavuşmuş yüzeyi, kışın deli, öfkesini kusar gibi karaya savurduğu dalgaları... Fantastik bir masalın içindeymiş hissi uyandıran, geceleri ışıldıyan o ışıklar... Uzaklara baktığında gördüğün şehrin silueti... Puslu havalarda şehrin üzerine çöken bulutlar... Yazın cıvıl cıvıl, kışın hüzünlü havası... Pazar günü yatağında kiliseden gelen çan sesleriyle uyanmak, hemen ardından camiilerden gelen ezan seslerini duymak... Sonra Boğaz’dan geçen gemilerin düdüklerinin o seslere karışması... Hepsini bir arada nerede bulabilirsiniz ki?

Şimdi yazın sonlarındayız ya... Benim erkek kızgın ya... "Kim kızdırdı seni, kim üzdü bu kadar, ateş oldun sen!" diyorum ama cevap vermiyor... Sanırım bu kızgınlığı bir kaç zaman daha sürecek... Öfkelenince böyle ateş parçası oluyor işte... Ama ben onun kızgınlığını bile seviyorum. Daha bir haşin, daha bir deli oluyor... Sonbaharda sakinleşir, lokum gibi olur... Ne kaldı ki zaten? O zaman tadına doyamam artık... Gerçi arada mesela bazen sabaha karşı çok kısa da olsa üzüntüsü gözyaşına dönüyor. İçli adam tabii... Bazen kimse görmeden geceleri tek başına ağlıyor... Ben sabah erken vakit, caddelerdeki ıslaklıktan anlıyorum yine içlenmiş, yine yalnız ağlamış olduğunu...

Yazık ona da... Kimse anlamıyor garibimi.. Allah bilir bu kızgınlığı yüzünden ne hakaretler işitiyor. Ama o ne yapsın? Öfkelendirdiler işte bir kere... Kızgınlığını bir atsın, ateşini bir kussun sonra o da sakinleşecek... Sonbaharda... Az kaldı... O zaman içlenecek... Öfkesi, hüzüne bırakacak yerini...  O zaman biz yine onunla beraber ağlarız... O yukarıdan bağıra bağıra... Ben camıma onun gözyaşları akarken içeride sessiz sessiz.... Seviyorum ben bu adamı.... Yerine adam tanımam... En büyük aşkım... En haşin, en deli erkeğim benim İstanbul!

Akşama yine kendimi onun kollarına bırakacağım... Cehennem ateşleriyle kavrulan erkeğimin kucağına düşeceğim... 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder