Plazalar hakkında herkesin aşağı yukarı bir fikri vardır. Dışarıdan baktığınızda o ihtişamlı koca koca binalar, yapay aydınlatmaların da yardımıyla epey ışıltılı, size "Waoovv" dedirtecek ulaşılmaz yerler gibi görünür. Tecrübelerime dayanarak söylüyorum! İlk başta herkeste bu etkiyi yapar... İçine girdiğinizde de göründükleri ihtişamlıkla boy ölçüşecek boyutta sizi hayal kırıklığına uğratırlar. Elbette bunda binaların suçu yoktur. Neticede hepsi beton, çelik ve camdan yapılmışlardır. Size bunu hissettiren içindeki insanlardır. Eminim psikolojide açıklaması olabilecek bir algıyla, doğrusu böyle ihtişamlı yerlerde hep ihtişamlı insanlar bulunur sanırsınız. Eğitimli, okumuş, oturmuş, belli bir birikim edinmiş, hayatta bir çok şeyi aşmış, neredeyse biraz da bilgeleşmiş, asil görünümlü, mütevazi ancak disiplinli, güleryüzlü ama samimiyeti nezaket sınırlarında olan, herkesi etkileyen kalitede birileridir sanırsınız buradakileri. Anlayacağınız binaların ihtişamlığı ister bunu. Hani olmazsa olmazı gibi görünür bu durum. Ama dediğim gibi durum hiiiççç öyle göründüğü gibi değildir.
Freud hala hayatta olsa bununla da ilgili bir şeyler söylerdi sanırım. Plaza kompleksi adını verir miydi bilemem ama benim teşhisim bu yönde. Plaza insanlarının hepsinde görünen bir "plaza kompleksi" vardır. Yakın zamanda psikologlar ve kişilik analistleri tarafından araştırılmaya ve incelenmeye başlanacak bir davranış şeklidir bu. Göründüğüyle yaşadığı aynı olmayan anlamında mesela!
Dışarıdan baktığınızda hepsinde sahte bir kalite vardır. Üzerlerinde çok iyi taşıdığını sandıkları takım elbiselerinin içindeki adamlarla, şık olduğunu düşündükleri giysilerin içindeki kadınlar dünyayı kendileri yaratmış gibi bir duruş sergiler bu binaların içinde. Hepsi hasbelkader bir okulu bitirmiş olduklarından Üniversite bitirenin mutlaka muhteşem bir imajının olduğunu düşünürler. Sanki hepsi Harvard Hukuk ya da Yale ekonomi mezunu. (Daha farklı okul ve bölümler de sayabilirim şimdilik kısa kesmek maksatlı uzatmıyorum!) Hal böyle olunca insan tavırlarında da belli bir düzeyin üstünde aksiyon bekliyorsunuz. Mesela, güleryüzlülük, nezaket, selamlaşmak, hitap şeklinde belirgin bir kibarlık, çevresine karşı duyarlı, insanlara yaklaşımı etkileyici ve saygı uyandırıcı, görgülü, ahlaklı vs vs vs. (Bu liste de uzar gider, bunu da kısa kesiyorum)
İşte böyle insanların içinde, en az 10 yıldır aynı binada çalışmış, her gün gördüğü ancak yokmuş gibi davrandığı güvenlikteki ya da danışmadaki insanlara selamı çok gören insan sayısı azımsanacak gibi değildir. Hatta tam tersini yapan insan sayısı parmakla sayılacak kadar azdır. Hatunlar en kırıtkan halleriyle korkunç amatör makyajları ve uyumsuz kıyafet seçimleriyle neredeyse baş ağrısı yaratacak görünümdedirler. Aynı asansöre binip aynı yüzü her gün gördüğü halde ilk defa görüyormuş gibi davranıp selam vermemek için havalara bakanlar mı, sabah yediği sarımsaklı yiyecek (artık sucuk mu yer, salam mı bilemem, zengin ya bunlar, sofralarından eksik etmezler şarküteri ürünlerini ama hafta arası kokar mıyım acaba diye düşünme yetileri yoktur o ayrı) yüzünden o asansörü korkunç bir kokuya boğanlar mı, gördüğünüz aynı yüzlere sırf nezaketinizden selam verdiğiniz için sizin ondan hoşlandığınızı düşünüp peşinize düşen amele ruhlu erkekler mi, ( bu da neyin aklıdır çözemedim bir türlü, sırf bu yüzden beni de kendilerine benzettiler, selam veremez oldum ya tebrik ediyorum hepsini) evinizde temizlik yaparken dahi giyinmeyeceğiniz kıyafetleri üzerine geçirip gelen zevksizlik abidesi hatunları mı, hadi metroda alıştık, eğitim seviyesini ortalamaya bölersek orada karşılaştığımız insanlara önce ineni bekleyin, sonra binersinizi anlatmak hakikaten güç de, Plazadaki asansörlerden ineni beklemeden içeri dalmaya çalışan üniversite mezununu mu, açıp çıktığı kapıyı arkasından geleni gördüğü halde tutmayıp, suratına çarptıranı mı, hangi birini size anlatayım bilemiyorum... Hepsini geçiyorum, artık kabullendim ki bizim insanımızdan Plaza insanı olmaz!!! Ancaaaak nedir bu kadınların tuvaletlerde saatlerce süslenme seansları kardeşim?
Her sabah aynı krizi yaşıyorum. Sinirimi anlatmaya, öfkemi tarif etmeye kelime yok. Her sabah 15 dakika erken kalkıp makyajını, saçını başını evde yapması gereken o süslü hatunların, sanki plaza tuvaletleri onların yatak odalarının özel tuvaletiymiş gibi evlerinden saç kurutma makinesinden, maşalara kadar sahip oldukları bilumum aletleri getirip, tüm makyaj malzemelerini bir yelpaze şeklinde yayıp her gün, evet evet abartmıyorum her gün! saatlerce o tuvalette sanki çekime çıkacakmış gibi makyaj seansı düzenlemesine bir anlam veremiyorum.
Tuvalet denilen mekan insanların özel alanıdır. Erkekleri bilemem ancak kadınlar öyle birbirlerinin pipilerine bakıp hangisi daha uzun yarışması yapmaktan hoşlanan canlılar olmadığından daha mahrem bir şekilde tuvalet kullanımı isterler. Her sabah büyük bir sıkıntıyla gittiğim tuvaletten bildiğim tüm küfürleri ederek çıkıyorum. Hali hazırda yan kabinde birileri varken tuvalete girmek inanılmaz rahatsız edici bir şeyken ve bir an evvel yandakinin çıkmasını bekleyip tuttukça tutarken çişinizi, her an bağırsak düğümlenmesi, böbrek sorunları ya da mesane esnemesi gibi bir hastalıkla karşı karşıya kalacağınız riskini de taşırken, o tuvalette saatlerce saçını maşalayıp, 2 saatte makyajını tamamlayamayan kadın bozmalarından gerçekten yıldım. O kadar süsüyle uğraşınca sanırsınız ki Plazalardaki hatunlar hijyene çok dikkat eden, temiz pak canlılar! Burada yüksek sesle hah haaayyyttt diye gülesim var... Buralardaki tuvaletlerin Taksim Meydanındaki herhangi bir umumi tuvaletten daha beter halde olduklarına büyük bir gönül rahatlığıyla bahse girerim. Yerlerde etrafa saçılmış tuvalet kağıtları mı, kullanılmış pedlerin hiç bir anlam ifade etmeyen şekliyle çöp kovasında değil de yerlerde olması mı, içlerine düşen saçlarını almadıkları için lavaboların rezil halde bırakılması mı, sadece tek bir dokunuşla sifonu çekebilecekken sanırım parmağının incinmesinden korkup içine ettiği tuvaleti öylece bırakanı mı, sanki uzaktan basket atmak istemişlerde bir türlü sepetin içini tutturamadıklarından etrafta top top kalmış el kurulama havlularını mı, dişlerine o kadar özen gösteriyorlar ki zırt pırt dişlerini fırçaladıklarından lavabonun her yerine bulaşmış olan diş macunu artıklarını mı, doğru düzgün kullanımını beceremediklerinden akıttıkları ve lavabonun yanından aşağı doğru yol yol giden sıvı sabunları mı, daha neyi anlatayım size bilemiyorum.
O maşaları alıp onların ellerine yüzlerine bastırasım var. Sen saçını başını maşalayacağına önce adap erkan öğren diyesim var, ancak sorun şu ki, o üniversite mezunu ve süsünden tafrasından çoookkk kaliteli olduğunu düşündüğünüz hatunlar böyle uyarılarda birden bire 180 derecelik bir dönüşle, aklınızın dahi alamayacağı şekliyle inanılmaz yırtıcı kenar mahalle dilberlerine dönüşebiliyorlar. Hepsi Terminatör filmindeki şekilden şekile giren sahte karakterler gibidir. Dolayısıyla önünüzde iki seçenek oluşuyor, ya onlar gibi olacaksınız ya da onlardan uzak duracaksınız!
Ancak her geçen gün daha da büyük bir inançla fark ediyorum ki; bu ülkeye üniversite mezunları değil, toplumda nasıl yaşanması gerektiğini bilen insanlar lazım. Ayrıca acilen ilkokul düzeyinde Adab-ı Muaşeret derslerinin müfredata konulması lazım!
Plaza insanıyla kenar mahalle insanın hiiiiççç bir farkı yok. O yüzden kimse havalara girmesin. Dışarıdan görünen o ihtişam, ışıltı, binalardan, binalardan!! !
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder