Bugün benim doğum günüm!... Kutlamaya aşağıda size de anlatacağım gibi dünden başladım. Aslında başladılar!
Doğrusunu söylemek gerekirse ben çok sevmem doğum günü kutlamayı. Dikkat çekmekten hoşlanmadığım için, ilgi odağı olmak elimi ayağımı birbirine karıştırır. O yüzden mümkünse sessiz sedasız atlatmaya çalışırım. İnsanların benim için masraf yapmasını, zahmete girmesini de istemem. Üzülürüm. Elimde değil. Biliyorum çok yanlış ancak insanın kendini değiştirmesi, çok kolay olmuyor. Eğitmeye çalışıyorum kendimi. 2 sene evvel Sam'in kalbini manasız bir şekilde sırf bu yüzden kırdığımdan beri kendimi frenliyorum. Hiç bir kötü hissetme senin için değerli birini kırmaktan daha kötü hissettiremez. Onu anladım. O yüzden sıkıyorum kendimi. Artık kalp kırmamaya çalışıyorum. Birileri kutlayacaksa olabildiği kadar uymaya çalışıyorum, naiflikle karşılamaya çabalıyorum ortamın tadını kaçırmamak için.
Kendi kendime aslında apartmandakilerin mutlaka kutlayacaklarını düşünmüştüm. Ama açıkçası en fazla yukarı çıkarlar bir pasta alırlar ve birarada bir kaç kadeh içeriz diye düşünmüştüm. Daha fazlası için hayal gücüm çalışmıyor. Eh biliyorsunuz artık, hayal gücüm çok engin değil zaten.
Bu arada doğal olarak bu söylediklerimi bugün akşam yapacaklarını düşünüyorum. Spor'a gittiğimi biliyorlar, akşam ben spordan geldikten sonra gelirler diye hazırlıklıyım herşeye. Ancak dün akşam olanlara hazırlıklı değildim. Kesinlikle faka bastım! Ve kesinlikle onlar da faka bastı!!!
Akşam eve gidip duş aldım, pijamalarımı giyindim elime kitabımı aldım ders çalışacağım. Bu arada fark ettim ki su bitmiş. Su siparişi verdim. Tek sebep; eğer bu akşam gelirse bizim tayfa, su yok, geç vakitte getirmedikleri için susuz kalmayayım. Yoksa dün kendime göre su vardı evde. Siparişi verdikten 10 dk sonra unuttum elbette. Ayaklarımı uzatmış yayılmışken, kapı zili çaldı. O an apartman görevlimiz Ayşe Abla geldi diye düşündüm. Kadıncağıza parasını verecektim. Normalde camdan bakarım aşağıya, bu sefer doğrudan kapı gözetlemeden baktım. Merdivenlerin ışığı yanıyor, tamam Ayşe Abla burada herhalde deyip kapıyı açtım... Ve kaldım! ... Kapının önünde tayfanın hepsi duruyor. Birinin elinde pasta, mumu tutmuş kalmış, birinin elinde fişek, çakmağı yakacak bekliyor, birinin elinde çiçek, birinin elinde paketler. Hepimiz birbirimize bakıyoruz şaşkınlıkla. Sonra bir ağızdan konuşmalar bağrışmalar başladı. Biri diyor ki"Ne diye açtın kapıyı? Biz çalacaktık!" Biri diyor ki "Kim bastı zile?" Elif aşağıdan geliyor bağıra çağıra "Ben gelmeden başlamayın demedin mi?" Herkes birbirine karıştı. Kimse bulunduğu yerden kımıldamıyor ama herkes konuşuyor.
Tüm sürprizi mahveden sucu ise tekrar zile basıyor. Birden şaşkınlığımdan kurtuldum otomatiğe bastım ama adamcağız başına gelecekleri bilmiyor! Herkes içeri geçerken sucu yukarı çıkıyor, biz salonda birbirimize karışmışız, sarılmalar, kutlamalar, fişeklerin yanması, mumum yakılması, hepsi aynı anda oluyor. Daire kapısı ardına kadar açık, benim kucağımda bir buket çiçek deli dana gibi manasız ortada dönüyorum ama yaptığım bir şey yok. En sonunda sucuyu hatırladık. Adam kapıda hala bekliyor. Salonda hala birileri sucuya saydırıyor, sürprizi bozdu diye. Elif hızını alamadı, kapıya geldi adama deli gibi çıkışıyor. "Ne diye sürprizimizi bozuyorsun, ne basıyorsun zile, o kadar uğraştık mahvettin, etc etc" saydırıyor. Adamcağız suratında şaşkın bir gülümseme, ne yapacağını şaşırmış halde hala bekliyor kapıda. Bu arada Hızlı Gonzales dolu bidonu içeri almış, ben parasını ödemişim sırıtıyorum ama adam bekliyor! Adamı fırçalamaktan boş bidonu vermeyi unutmuşuz o da sesini çıkarmadan bekliyor! Sonunda adamı yolladık ve baş başa kaldık.
Hepsinin üzerinde aynı t-shirt. Benim yetenekli Bayan Ripley'im tasarlamış, Gonzales baskısını yapmış, hepsi bir örnek giyinmişler. Bana özel bir t-shirt daha yapmışlar. Hadi giyin deyip hemen uzattılar. Sonrası tamamen kahkaha, eğlence. Fotoğraflar çekildi, pastalar yendi. Ki o pasta, ah o pasta. Canım kankim elleriyle yapmış. Hayatınızda yiyebileceğiniz en nefis şey. Koca bir dilimi anında lüplettim. Tabii diğerleri de. Esoş hariç. Kız da maşallah bir irade var, daha dünya üzerindeki hiç bir canlıda yok öylesi. Kilo aldım yememem lazım, dedi bir parça bile yemedi. Ki biz güya rejimdeyken koca koca dilimleri götürdük afiyetle.
Böylece doğum günüm kutlandı harika bir sürprizle. Yoksa karşılıklı sürpriz mi diyelim?! Basmaya gelenler basılmış oldu. Artık uzun süre sucunun yüz ifadesine güleriz! Adamcağız da uzun süre dün akşam ki manzarayı ve sebepsiz çıkışmaları unutmaz sanırım.
İşte böyle güzel insanlar var etrafımda. Bazen mutsuz oluyorum ya, çevremdeki (iş yerinden söz ediyorum) ikiyüzlü ve kaprisli, zavallı insanlardan... Ama o kadar şanslıyım ki, tam onların zıttı güzel insanlar da var hayatımda. Sevmek ve sevilmek çok ama çok güzel. Kim bilir kaç günlerce bunu planladılar, zaman harcadılar, düşündüler, yoruldular. Birilerinin sizin için bir şeyler yapmasının değeri çok büyük. Böyle insanlara paha biçilemez. Ben de biçemiyorum. Hepsi öyle güzel ki.
Apartmanımızda bir çok sorun var, aylardır uğraşıyoruz ve sürekli kriz halindeyim. En son Pazartesi akşamı tüm apartmanı ayağa kaldırdım ve yeter artık daha fazla çekmeyeceğim ve ilk fırsatta taşınacağım dedim. Ancak dün akşamdan sonra, beni tutan dört duvar olmadığına karar verdim. Onlar var ya o apartmanda, kankim onlarla en az benim kadar anlaşıyor ve birbirlerini seviyorlar ya, bırakıp gitmek olası görünmüyor. İnsanı bir yerde tutan eşyalar ya da nesneler değil yine insan işte! Beni de orada tutan sevdiğim herkesin beraber zaman geçirebilmesinden kaynaklanan keyifli anlar.
Hey, siz hepiniz, hayatımın güzelleri, iyi ki varsınız, iyi ki hep oradasınız. Hepinizi çok seviyorum... Ama kankimi daha çok seviyorum! E ona da izin verin artık, 32 yılın ardından olsun o kadar özelliği. :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder