"Death is more universal than life, everyone dies but not everyone live."
"Ölüm yaşamdan daha evrenseldir, herkes ölür ama herkes yaşamaz" demiş Andrew Sachs.
Bugün aklıma geldi yine... İş yerinde bir arkadaşımın babası vefat ettiği için bugün bir cenazeye katıldım ve yine bu söz geldi aklıma.
Son zamanlarda "Criminal Minds" girişleri yapar oldum. Dizinin her bölümüne bir alıntıyla başlarlar sonra da bir alıntıyla bitirirler... Ben de kendi Suçlu Zihnimi döküyorum buraya. Aslında daha yazabileceğim çok şey var da, kontrolü elden bırakmamaya çalışıyorum...
Bazen tek bir cümle anlatmak istediğimiz onlarca cümleye eş oluyor, öyle değil mi?
İşte bu da onlardan biri... Kabul etmemiz gereken bu gerçeklik aslında. Hepimiz öleceğiz işte! Ama kaçımız "yaşadım!" diyeceğiz. Yaşamak derken öyle nefes aldım verdim, yedim içtim, değil benim dediğim. Kayda değer ne yaptık? Yaşadık dedirten ne yaptık?
Biliyorum çok idealistçe geliyor... Biliyorum çoğunuz gülüyor, alay ediyor... Biliyorum çoğu kişi "eee daha ne yapacaktık ki?" diyor... Ama bence yaşamak, öyle biraz şurada hoplayım, biraz da burada zıplayım, biraz burada yiyeyim, biraz da şurada içeyim değil işte. Yaşamak demek, hayallerinin peşinden gitmek, kendi hayatını başkaları için değil kendin için yaşamak demek. Yaşamak demek, tıpkı Jonathan Livingstone gibi korkulardan arınıp, etrafındaki canlıların cesaret edemediği bir yüreklilikle kanatlarını başka diyarlara çırpmak demek. Sırf etrafındakiler başka türlüsünü bilmiyor, yapmıyor diye senin de onlarla aynı şeyleri yapman değil, farklılaşabilmen demek.
Son yıllarda etrafımdaki herkes o kadar mutsuz ki... Kimi zaman buna ben de dahilim... Kısmen mutsuzluklarımın çoğunu özümseyip içimde yok edebiliyorum. Çünkü beni herkesten ya da her şeyden izole eden güzel bir evim var. Oradaki mutluluğumun ifadesi az gelir herhangi bir kelimeyle anlatmaya. O yüzden belli bir kelime kullanmakta zorlanıyorum... Sanırım oradaki mutluluğum "Özgürlük"'le eş anlamlı. Bir köleye verilen özgürlük onu ne kadar mutlu ederse işte benim mutluluğum o derece. Bilmem anlatabiliyor muyum?
Sanırım insanların gerçekten! yaşayabilmesi için gerçekten! özgür olmaları gerekiyor. Özgürlüğün kısıtlaması öyle cezaevleriyle, hücrelerle de olmuyor her zaman. Çoğunlukla buraların dışında olan insanlar oralardakilerden daha fazla özgürlükten mahrum haldeler.
Son 6 yıldır yalnız yaşıyorum ve hayatımın ondan önceki 35 yılında yaptığımdan daha fazla şey yaptım kendim için. Bedelleri oldu elbette. Tek başına ayakta kalmaya çalışmak hiç bir zaman kolay olmaz. Ancak bir şeyi çok istiyorsanız matematiğini de ona göre yapmanız gerektiğini hatırlatmak isterim.
"Liberty means responsibility. That's why most men dread it." demiş George Bernand Shaw. Özgürlük sorumluluk demektir, bu yüzden çoğu insanın ondan ödü kopar demiş yani. İşte insanlara bu sorumluluk duygusu öyle ağır gelir ki azıcık bir yük taşımanın zoruna, tüm hayatlarını başkalarının ellerine bırakırlar. Sonra da yana yakıla mutsuzluklarını anlatırlar. Sorumluluk denen şey bence; her insanın öncelikle kendine karşı olan sorumluluğudur. Eğlenmek, gezip tozmak herkesin hakkı, herkesin de belli bir süre yapması gereken şey aslında. Ama bazen hayatlarını bunlar üzerine kuran insanlara anlam veremiyorum. Maalesef ki çok şey hayatta paraya bakar. Ki buradaki garip ironi ise; parası olanın hayata dair bir halt edememesi, parası olmayanın da bir çok idealistçe hayalinin olup bunları gerçekleştirecek parasının olmayışıdır. Buna söylenecek bir söz bulamadım henüz. Gerçi var da burada yazmak uygun düşmez!
Durumları genelleme yapmak istemem hiç bir zaman. Herkesin gerçeği herkese sonuçta. Genelleme belli bir kalıba oturtur herkesi, oysa her bireyin farklı hikayesi olur, değil mi? Ancak bilmem farkında mısınız kimsenin farklı hikayesi yok! Hep aynı hikayeleri dinliyoruz. Minik değişikliklere rağmen hikayelerin hepsi neredeyse aynı... Birbirinin benzeri hüzünlü öyküler... Herkesin ayağında ağır bir taş, denizin dibine doğru sürükleniyorlar... Herkesin etrafında onca insan ama öyle yalnızlar ki. Öyle yalnızız ki...
Ölüm herkes için var da, galiba önce yaşamayı bilmek lazım. Hakkını vermek lazım hayatın. Hakkını vermediğimiz de yaşamın, kış ortasında kalmış yalnız kurt gibiyiz... Hepimiz...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder